Jean-Luc Godard: Sinemayı yeniden şekillendiren yönetmen

Kaynak, Getty Images
Dünya beyaz perde tarihinin en etkili film yönetmenlerinden önde gelen ve beyaz perdede çığır açan Jean-Luc Godard, 91 yaşlarında yaşamını yitirdi.
Fransız-İsviçreli yönetmen ilk 1950’li yıllarda beyaz perde alanında tanınmaya başladı. Fransız Yeni Dalga Akımı’nın (La Nouvelle Vague) öncülerinden olan Godard neredeyse 50 yıl devam eden kariyerinde onlarca film üretti.
İşte Godard hakkında bilmenizde fayda olan dokuz informasyon:
Bir hanım ve bir tabanca ile beyaz perde dünyasını değiştirdi
Godard bir zamanlar film yapmak için ihtiyacınız olan tek şey “bir bayan ve bir tabanca” sözlerini kullandı.
Meşhur yönetmen bu teorisini ondan sonra 1960 yapımı ilk filmi Serseri Aşıklar’da (À bout de souffle) kanıtlamış oldu.
Filmde hanım ana karakter Patricia, bir polis memuruna ateş etmiş olduğu için aranan Michel ile aşk yaşar.
Patricia filmin sonunda Michel’e ihanet eder ve polis onu yakaladıktan sonrasında sokağın ortasında vurarak öldürür.
Serseri Aşıklar klasik bir kabahat dramını andırsa da Godard, öteki çalışmalarında da olduğu benzer biçimde hikayeyi o dönemin kültürünü incelemek, görsel deneyler yapmak ve beyaz perde ilkelerini araştırmak için kullandı.
Oldukca ufak bir bütçeyle meydana getirilen ve 60 yıl sonrasında bile dünya sinemasında klasikler içinde sayılan filmin tesiri anında hissedildi.
Alışkanlıkları bozdu
Serseri Aşıklar filminin en çarpıcı özelliklerinden bir tanesi kurguda sık sık ‘sıçramalı kesme’ (jump cut) tekniğini kullanmış olması.
Godard süreci öncesi ve sonrasında film yönetmenleri dönemin akışını ve ilerleyişini tasvir etmek için çoğu zaman daha yumuşak kurgu tekniklerini tercih etmişti.
Serseri Aşıklar’da ise bunun tam tersi deneniyor ve tek bir sahnede görüntünün onlarca defa kez kesilmesiyle dönemin ileriye doğru zıpladığı izlenimi yaratılıyor.

Kaynak, BREATHLESS
Godard’ın bunu seyirciyi şaşırtmak, beyaz perdenin doğasını sorgulatmak ve adam karakter Michel’in yaşamış olduğu sıkıntıyı sergilemek için yapmış olduğu düşünülüyor.
Godard, kariyeri süresince beyaz perdenin kurallarıyla bu şekilde oynadı ve alışkanlıkları bozdu.
Senaryoyu yeniden yazdı
Godard, alışılagelmiş beyaz perde geleneklerinden uzaklaşmak için oldukca sayıda yöntem denedi.
Serseri Aşıklar filminin tümü sahada, el kameralarıyla çekildi. Godard senaryoyu çekim esnasında yazmış ve oyunculara sadece çekim esnasında vermişti.
Godard, yönetmenliğe olan bu yaklaşımıyla yüksek bütçeli filmler, evvelinde yazılmış ve ezberlenmiş senaryolar, büyük kamera ekipleri ve evvelinde planlanmış kurgulardan ciddi bir halde uzaklaştı.
Serseri Aşıklar’da kullanılan teknikler filme naturel ve belgesele benzer bir hava getirdi.

Kaynak, Getty Images
Godard birçok filmimizde bu tekniği kullandı ve sete repliklerinin nasıl biteceğini hemen hemen bilmeden gelen oyuncularını kızdırdı.
Sinemaseverdi
Evet, Godard geleneklere karşı çıkmayı seviyordu fakat yönetmenin bu eleştirel bakışı, beyaz perdeye duyduğu büyük ilgi ve informasyon birikiminden geliyordu.
Yönetmen olmadan ilkin Godard sık sık beyaz perdeye gider ve kimi zaman aynı filmi bir günde onlarca defa kez izlerdi.
Godard, kamera arkasına geçmeden ilkin beyaz perde eleştirmeni olarak işe başladı ve beyaz perde hakkında düşüncelerini bu zamanda şekillendirdi.
Yönetmenin filmlerinde beyaz perde hayatına meydana getirilen referansların sayısı devasa yükseklikte.
Godard, sinemayı ileriye doğru taşımak için çaba ederken geriye dönerek geçmişi izlemekten kendini alıkoyamadı.
Yenilikçi olmaya devam etti
Serseri Aşıklar filmi Godard’ın adını beyaz perde geçmişine kazımak için kafi olurdu.
Sadece web film veri tabanı IMDb, yönetmene ilişkin yüzden fazla yaratı listeliyor.
Godard, en oldukca izlenen ve takdir edilen filmlerini 1960’lı yıllarda çekti.
Bunların içinde 1961 yapımı olan ve “yeni gerçekçi bir müzikal” olarak vasıflandırılan Hanım Hanımdır (Une femme est une femme), 1965 yapımı distopik bilimkurgu filmi Alphaville ve 1967 yapımı kara gülmece filmi Haftasonu bulunuyor.

Kaynak, Getty Images
Haftasonu’nun arkasından Godard siyasal radikalizmi benimseyerek Marksist bir film serisi üretti. Bu serideki son film, 1972 yapımı Her Şey Yolunda’ydı (Tout Va Bien).
Sonraki yıllarda Godard, Je vous salue, Marie filmimizde İsa Peygamber’in doğumunu anlatmaya çalıştı ve Papa İkinci John Paul tarafınca yakınma edildi.
Godard, 2014 senesinde köpeği Roxy’in başrolde olduğu üç boyutlu, deneysel bir film daha yapmış oldu.
Seyirciyi çalıştırdı
Godard’ın filmleri izleyici için bir çok süre anlaşılması zor bir tecrübe oldu.
Yönetmen, kariyerinin başlarında büyük başarılar elde etti sadece ondan sonra yapmış olduğu filmler sınırı olan sayılarda dağıtıldı.
Godard, beyaz perde sevdasının yanı sıra oldukca kitap okurdu. Filmlerinde bu yönde yer edinen referansların sayısı ise kimi zaman şaşkınlık yarattı.
Örneğin yalnızca 70 dakika olmasına karşın 2014 yılında yapılmış deneysel filmi Dile Veda’da soyut ressam Nicolas de Staël, ABD’li yazar William Faulkner ve matematikçi Laurent Schwartz benzer biçimde adların izleri görülebiliyor.
Filmde hem de Godard’ın en büyük esin kaynaklarından önde gelen Alman oyun yazarı Bertolt Brecht’e referans veriliyor.
Godard, Brecht benzer biçimde izleyicilerinin filmleriyle hep eleştirel bir halde meşgul olmasını istiyordu.
Kendisini sanatında yansıttı
Godard’ın birçok filmimizde ana karakter kendisinin bir yansıması olarak algılanabilir.
1963 yapımı Nefret (Le Mépris) filmimizde Michel Piccoli, Ulysses’i bir filme çevirmeye çalışan Fransız bir oyun yazarını canlandırıyor.
Filmde ticarileşme ve yaratıcılık arasındaki dinamik ve gerginlik inceleniyor ve yavaş yavaş dağılan bir evlilik anlatılıyor.
Godard’ın eski eşi Anna Karina ile ilişkisinden esinlenerek bu hikayeyi yazdığı düşünülüyor.

Kaynak, Getty Images
Godard, ileride filmlerinde kendisi oynamaya yada seslendirme hayata geçirmeye da başladı.
1995 yapımı JLG/JLG: Aralık’ta Otoportre ve 2018 yılında yapılmış İmgeler ve Sözcükler (The Image Book) buna örnek gösterilebilir.
Bazen de kötüydü
Godard, hem kişisel hem de ustalaşmış hayatında hep zor birisi olarak tanındı.
İlk olarak Anna Karina ve ondan sonra Anne Wiazemsky ile birliktelikleri çalkantılıydı. Bu ilişkileri ondan sonra filmlerine de yansıdı.
Bir zamanlar arkadaşı olan yönetmen François Truffaut ile büyük bir tartışması da oldu.
1973 senesinde Godard, Truffaut’a yazdığı mektupta son filmine direkt hücum etti. Truffaut ise kızgın sonucunda Godard’ı kötüye kullanma ile suçladı. İkilinin ilişkisi tekrar asla düzelmedi.
Diğer taraftan işbirlikleri ve ilişkiler Godard’ın kariyerinin mühim bir parçasıydı.
Eleştirmenler erken filmlerinin Karina, Wiazemsky ve Jean-Paul Belmondo’nun katkısı olmadan o denli iyi olamayacağını savundu.
Godard, 1970’li yıllardan sonrasında İsviçreli yönetmen ve partneri Anne-Marie Miéville ile beraber çalıştı.
Ama hem de esin kaynağıydı
Film endüstrisinde Godard’ın arkasından oldukca sayıda yeni akım yaşandı.
ABD’nın Yeni Dalgası esnasında Bonnie & Clyde, Chinatown ve Jaws benzer biçimde mühim filmler yapılmış oldu.
Godard’ın beyaz perde üstündeki kişisel, deneysel ve siyasal tesiri emsalsiz oldukca büyük oldu.
ABD’li yönetmen Quentin Tarantino, film yapım şirketinin adını Godard’ın 1963 yapımı Bande à part filminden esinlenerek A Band Apart koydu.
Godard’ın tesiri İranlı yönetmen Abbas Kiarostami yada Danimarkalı Lars Von Trier benzer biçimde film yapımcılarının eserlerinde görülebiliyor.
Yoruma kapalı.