Dondurucu soğuğa, karanlık, dar yerlere sıkışmış küçük bedenler… Büyükleri, amcaları, teyzeleri, hiç tanımadıkları milyonlarca insan onlar için toplanıyor. Korkulu gözleri hiç görmedikleri bu amcaları görünce önce çekindiler, sonra çekindiler. kocaman gülümsemeler Elleri hiç tanımadıkları bu yabancıların ellerine uzanıyor, onlara uzanıyor. yakalanır yakalanmaz sıkıca sıkıştırılmış.
Bazen şaşkın, bazen farkında ama her zaman masum olan bu küçük çocukların yüzleri, güneşle ya da karanlığı delen ışıkla buluştuğunda kameralara yansıdığında, tüm Türkiye’nin ve aynı zamanda dünyanın umutları, çiçek Bu çocukların yaşı küçük ama acıları yürekleri kadar büyük. daha sonrasında 81 milyona aileleriyle emanet Onlar. İsimleri Muhammed, Kerem, Ayşe Buğlem, Yiğit, Zübeyde, Serap Ela, Nisa, Hazal Güner, Gül, Furkan, Ahmet… Ama artık hepsi bizim çocuklarımız.
Hepsini o karanlık yerlerden nefes tutmayla, dilde dualarla, tekbirlerle çıkardık. Allah’ın izniyle onlar bizim mucizelerimizdir. Her biri bu depremin, bu yüzyılın felaketinin simgesi. Yaşarken ezildiğimiz acılarımızı erteleyerek, umudu hatırlamak ama her şeyden önce sorumlular hakkında soracağımız hesapları taze tutan emanetlerimizdir.
Birlik günü, dayanışma günü. Böyle günlerde bile siyaset, ayrımcılık, fitne, fesat, düzenbaz slogan atanlara, bu çocukların kötülerine hakkını arayacağız Kesinlikle. Ama şimdi birlik olma, yaraları birlikte sarma zamanı. Biz birlikte güzeliz Türkiyem!
AĞLAYAN RUHLARIMIZ ONARIM ZAMANI
30 yaşındaki arkadaşım, aziz duyguları yazma ustası. Değer Şahin, Yüzyılın felaketi hakkında hissettiklerini birkaç satırla ifade etti. Başta ben olmak üzere milyonlarca insanın duygularını tercüme etti. Birlikte okuyalım:
“Hepimiz ama hepimiz şoktayız… Şaşkın ve perişan duygularımızın alabildiğine perişan durumdayız… Dikenli bahçelerden bağrımızdaki güllere ölüm yağıyor. Hepimiz ağır yaralıyız, nefes alamıyoruz. .. Bu ülkede acılar, depremler, afetler gördüm ama bu sefer farklı.Zaman uçup gitmekle kalmıyor adeta dünyayı elimizden alıyor.Yüzyılın en ağır ve en hak edilmeyen acısını yaşıyoruz.
Bu hayat çarşısında kimsenin yargılayacağı bir iklimde değiliz… Üşüyoruz, ruhlarımız üşüyor… Günlerdir insanlık zincirinin mükemmelliğini gözlemliyorum, el ele, gönül kalbe . Televizyon izlemeyi hiç sevmeyen ben, hiçbir haberi, videoyu kaçırmamaya çalışırım. Çünkü umutla ilgili güzel bir haber alırsam diye kalbimden uzattığım eli tüm çocukların ellerine bırakıyormuşum gibi hissediyorum. En soğuklarımızın bile kalbimizle yasını tuttuğumuz, dilimiz ve bedenimizle ifade ettiği isyan gerçeğine katlanmamız kolay olur mu? Bu kadar acının yaraları nasıl sarılır? Bu ölümler nasıl korunuyor? Bu travmalar nasıl tedavi edilir?
Tabii ki, tüm aklı başında insanlar gibi, şimdi suçlu ve suçlu arama ruhunda değilim! Devletin yardımıyla ve çaresizce yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı; Elbette oradaki çaresizliği aşmak ve hayat kurtarmaktan başka bir dileğimiz olamaz.”
Yoruma kapalı.